22 Ekim 2015 Perşembe

bizimdi, bizdendi...

düzenli okur olduğum iki yazardan biriydi çetin altan; ötekisi de ilhan selçuk. bir yığın yazarı da önüme çıktıkça okurdum. şevket süreyya aydemir yazılarını da, hıfzı veldet velidedeoğlu yazılarını da kaçırmamaya çalışırdım. ilhami soysal yazıları da kaçmazdı. 1960'ların ortasından sözediyorum; elli yıl öncesi. düzenli, günceli, yazan bugünkü gibi çok değildi. görünürde dost düşman çetin altan'ı okurdu. çetin altan adıyla çetin altan yazısıyla kavgalar olurdu.

ben okumaya başladığımda milliyet'te yazardı. sonra tip milletvekili oldu ve an geldi abdi ipekçi ile uzlaşmaz oldular. akşam'a geçti; anında\ ilhami soysal ile akşam'ı yaşatanlardı.

birgün bütçe görüşmeleri sırasında sabaha karşı tbmm'de saldırıldı diye sesini yükseltti. 1961 anayasası, özgürlükler, demokrasi deniyordu, nasıl olurdu? eşkiya meclis'te olur mu tepkisiyle 1968 şubat'ında ankara'da ilk siyasi yürüyüşe katıldım. güneşi yakmayan ankara'nın bir cumartesi yürüyüşün sonunda çetin altan'la ilhan selçuk da konuşmacı olarak katılacaktı. olmadı. kurtuluş meydanı'na varıldığında elinde demir çubuk bir kişi binlerce kişilik katılımcıları dağıttı.

sonrasında tip'in 3. kurultayı 29 ekim 1968'te ankara'da toplandı. çetin altan divan başkanı idi ve ön sırada mehmet ali aybar tek başına oturuyordu; tavandan yerlere 1968 yazı'nda itü'de ölen vedat demircioğlu'nun beyaz beze kara gölgesi işlenmiş sessiz görüntüsü sarkıyordu; seçimlerle yönetim belli olduktan sonra çetin altan'ın iki gün üst üste yazdıkları tip'te iç tartışmayı açığa vurdu. tip'in 3. "olağanüstü"  kurultay'ı ankara'da toplandı. toplantıya katılamayanlar aybar, boran, aren, altan diye tümünü yadsırken içeride çatin altan'ı eleştirenlerle çetin altan'ın savunması belirleyici oluyordu. sonrasında tip olmadı diyebiliriz. çetin altan da siyasetin içinde olmadı. 1971'e doğan avcıoğlu'nun "devrim"inde yazardı ve 1971 mayıs'ında mamak'ta hapisteydi. en önemli yapıtı "büyük gözaltı" o hapis günlerinin ürünüdür. sonrasında da, "bir yumak insan"ı kalıcı sayabiliriz. gerisi yazıların derlenmişidir. tip öncesi tiyatro oyunları vardı; unutuldu gitti. gününde de izi olmayan şiirleri ve romanları oldu. 1970'lerde etkisizleşmişti. 1980'lerle 1960'ların kasırgası esintiydi.

<<
     "Çetin Altan hayatını kaybetti"

      http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/392563/Cetin_Altan_hayatini_kaybetti.html
>>

çetin altan'ın yazıya tutkusuyla sanata, bilime, teknolojiye inancını önemsemek anlaşılırdı; zamanla, teknoloji gündelik yaşamı belirledikçe, sıradan öngörülere dönüşmüştü. köşe yazıları değil de, derinlikli denemeler yönelseydi gündeliklerden daha düşündürücü metinler kalırdı.

yazılarında anlamlandırma karmaşık değildi; düz, yalın ve tuttuğu yan açık olurdu. 1950'lerde menderes'i, 1960'larda demirel'i ve dp'yle ap'yi aziz nesin'den sonra en etkili yıpratandı. 1980'lerde özal'a ya da 2000'lerde erdoğan'a karşı sözünü kullanmaktan uzak durdu. menderes, demirel çetin altan'dan yılmadılar ama, özal'la erdoğan çetin altan'ın zehirleyici oklarına hiç hedef olmadılar.

çetin altan, 1960'larda siyaseti önemsedi ama, 1969 seçimlerinden sonra siyasetin "parlamento" dışında yapılması öngörüsüyle türkiye'de siyasetin sokaklardan öteye yapılabilirliğini istemeden saptırmış oldu. bu olgunun bilinçli yapıcısı değildi ama, tarihsel olarak "talihsiz" yapımcısı ve oyuncusu oldu. 1970'lerle ve 1980'den sonra yineleye yineleye çığrından çıkardığı "kışla-cami" gelgiti söylemi de siyasete katılımcıdan çok siyasetten kaçışa elverişli toplumsallığa katkıda bulundu. önceki kavgalarıyla soyutlamasının alayıyla son kırk yılını tamamladı. zekâ ile yeteneğin yetmeyişinin güçlü bir örneğiydi. yazı ve sanat kalıcıdır ama, çetin altan'dan kalan yazı ve sanat için kalıcıdır öngörüsü abartılı olacaktır. evrenseli önemserdi ama, yerelin ötesini bulmadı: bizimdi, bizde kaldı...

uzun bir yaşam, bugün, sessizce sonlandı; öncesinde unutulanların bilinmezliğine katıldı...

22 ekim 2015, college station, texas.